Ruhsal konularla ilgilenirken bedeni sanki bırakarak yükselmemiz gerektiği hissiyatı ya da ruhun diğerlerinden daha yüksek olduğu hissiyatı geliveriyor. Oysa onlar birbirlerinden ayrı değiller. Bir arabaya benzin alırken onu en iyi performansta çalıştıracak yakıtları alıyoruz. Ya bedenimize? Ya yediklerimiz zihinsel süreçlerimizi ,duygularımızı, bedenimizi ruhumuzu etkiliyorsa… Ya bir çiçek sihirli kodlar taşıyorsa, ya akışla akmak doğanın işaretleriyle uyum içinde akmayı da içeriyorsa?
Beden ruhun evidir. Tabiat ana ise bütünsel yaklaşımla en iyi rehberdir. Doğanin bilgeliğini tanıdığımızda, onu gözlemlemeyi ve onun işaretlerini izlediğimizde bilgileri biriktirmemize gerek olmaz. Artık tanıklık vardır. Gözlemledikçe, farkındalık artar ve tabiat ana da gizemli kapısını aralar. Bir yolculuğa çıkacağız. Bitki krallıklarından başlayıp ötelere uzanan bir atölye çalışması…
Doğanın sihirli sesi çağırıyor. Dinlediğinde kendine ulaşacağın bir ses. Hepsine bir ruh bahşedilmiş Yaradan’ın nefesinden… Biz de o nefesin içinde bir olup yolculuğa çıkacağız, kimi zaman beden kimi zaman zihin ve kimi zaman ruhumuza dokunacağız.
Her biri birbirinden güzel, her biri birbirinden eşsiz görevi tecelli eder gibi… Biri bedeninde suları kimyaya dönüştürürken okyanusun dalgalarını hareketlendirir gibi…Bir diğeri simyasını dönüştürüyor, kömürü elmasa dönüştürürcesine… Ruhunun yansımalarını ifade ediyor bir diğeri… Bir diğeri ruha yaşam, sağlık, esenlik, aşk fısıltıları üflerken…Ruhun saf ışığını açığa çıkarırken mucizeleri tecelli ettiriyor.
Kimi zaman bir çilek, kimi zaman bir papatya, kimi zaman bir zencefil olarak dile geliyor. İşaretlerini izlersen hep sahip olduğunuz şifa halinden bedenin beraber yükselişe dikkat çekiyor. Şimdi dönüşüm ve oluş haline bir çağrı var onlardan… Bu sese kulak vermek ister misin ? BİRlikte OLsun o halde…